Tanıdık mekanların dönüşmüş halleri izleyicide şaşkınlık yaratır. Kendimizi sürpriz bir boyutta hissederiz. Bu sürpriz boyut, alışılagelmişi yeniden tanımlamamıza, dünya hakkında bildiğimiz diğer bilgileri de sorgulamamıza sebep olur. Bilimkurgu, bu yeniden tanımlama halinde başvurulabilecek en iyi kılavuzdur. Film endüstrisinin uzun zamandır bilimkurguyu, bilimsel makaleleri insanlara estetik bir biçimde sunmak için kılavuz olarak kullandığını biliyoruz. Aydın Büyüktaş, son dönemde yaptığı “Flatland” serisiyle, bu sürpriz boyutu, bu coğrafyada yaşayan insanların “ki bu coğrafyanın insanları olarak gündemimizin bu tür konular olmadığını ve oldurulmak istenmediğini pekala söyleyebiliriz” ilk defa sanatsal alanda gündemine taşıyor.

Aydın Büyüktaş, Edwin Abbott’ın “Flatland: A Romance of Many Dimensions” kitabından da ilham alarak oluşturduğu “Flatland” serisiyle, boyutsal algıları fotoğrafa estetik biçimde sokabilmeyi mesele edinen işler kurguluyor. Yaşadığımız, çoğu zaman dikkatimizi dahi çekmeyen belleğimizdeki genel geçer mekan algılarını yerle bir ederek yeniden tanımlıyor.

Çocukluğu ve ergenliği boyunca Isaac Asimov ve H.G. Wells gibi bilim kurgu yazarlarının bilim kurgu serilerini ve Bilim ve Teknik dergilerini okumakla; solucan delikleri, karadelikler, paralel evrenler, kütle çekimi, uzayın ve zamanın bükülmesi gibi konulara ilgi duyan Aydın Büyüktaş bu konularda amatör okumalara başlar. Michio Kaku’nun “Hyperspace” kitabını okurken, yaşadığımız mekanın üzerinde bir kara delik oluşursa uzayı, zamanı, mekanı nasıl bükeceği sorusu üzerine, çocukluğundan itibaren rüyalarında gördüğü ve düşündüğü gerçek üstü mekanları gerçekleştirebileceği fikriyle hayata geçirir “Flatland” projesini.

Kaku, “Hyperspace” kitabında dördüncü boyuttan bahsederken Edwin Abbott‘ın, “Flatland: A Romance of Many Dimensions” kitabından örnekler kullanır. 1884 de yazılmış kitabın, boyutları birbirine bağlama şekli ve boyutlar arası geçişin algılanmasındaki zorlukları basit örneklerle anlatması, ikinci boyutta üçüncü boyutu anlatma çabası, sanatçının dördüncü boyutu sorgulamasıyla örtüşür. Fotoğrafta uzayı bükme fikri ve İstanbul’a bu mantıkla bakabilme düşüncesi o anda birleşir. Kitabın ismi de ironik olarak çalışmalara çok uygundur. Proje, 3D olarak hazırlanmayıp fotoğraf olarak düşünülmüştür. Fotoğrafların çekim aşamasına geçmeden iki ay kadar planlama aşaması sürer. 3D’de şehirler oluşturulur. Sanal fotoğraf makinelerini yerleştirerek binlerce kare render alınır. Fotoğrafların çekileceği noktalar, istenilen eğim ve birleşecek noktaların hepsi fotoğrafı çekmeden önce en ince detayına kadar planlanmış olur. Hatta her şey o kadar ince hesaplanır ki, filmle çekim yapıp karanlık oda da bile basılabilir. Aslında tüm bu hassasiyetle yapılan şey, fotoğrafta manipülasyondan kaçınıp, algıda manipülasyonlarla yeniden tanımlanmış mekana ve boyutsal algılamaya odaklanmaktır .

Aydın Büyüktaş, kendine özgü tekniğiyle oluşturduğu bu çalışmalarla, izleyiciyi şaşırtıcı bir görselliğin yanı sıra ironik, çok boyutlu romantik bir bakış açısıyla baş başa bırakmayı hedefliyor.